İsrail ve İslam Üzerine
Galaktik Altdünyada Beşinci GÜNDÜZ Yaklaşırken
Bir Güncelleme

Şu an ki durum

Şu anda 24 Kasım 2006’da başlayacak olan Galaktik Altdünyanın Beşinci GÜNDÜZÜNE ve Quetzalcoatl (Ku-at-zal-ko-tıl) ve Tezcatlipoca’nın (Tez-kat-li-po-ka) birbirini takip eden enerjilerine yaklaşıyoruz. Bu enerjiler muhtemelen bir kaos yaratacaklar ve tüm Altdünyalar 28 Ekim 2011 tarihinde tamamlandığında doğacak olan yenidünya, bu kaosun içinden çıkacaktır. Geçtiğimiz yılın Kasım ayında web sitemde yayımladığım makalemde, Dördüncü GECENİN ilk yarısının, yani 29 Kasım 2005 - 27 Mayıs 2006 arasındaki dönemin göreceli olarak olaysız geçeceğini yazmıştım ve bu durum Dördüncü GÜNDÜZÜ takiben yaşananları iyi açıklamaktadır. Gezegensel Altdünyanın Dördüncü GECESİNİN orta noktasından hemen sonra 1905’teki Rus devriminin nasıl otokratik imparatorlukların yıkımının haberini verdiğini ve 1913'te Quatzalcoatl'ın getirdiği atılım enerjisi ile başlayan Birinci Dünya Savaşı sayesinde bu imparatorlukların yıkımının nasıl devam ettiğine işaret etmiştim. Şu andaki Galaktik Altdünya’da, Gezegensel Altdünya’nın 1905-1906 dönemine denk düşen bir yerdeyiz (şekle bakınız), ve görünen o ki bütünleşme için olan görece sakin dönem sona ermiştir. Bunun yerine son haftalarda şahit olduğumuz şeyler Beşinci GÜNDÜZÜN başlamasıyla gelecek olan atılım enerjisinin kargaşalı döneminin haberini vermiştir. Hissediyorum ki bu yıl evrimin ritmini tahmin etmekte çok başarılı oldum ve dikkatinizi çekerim bu doğru son tarih olan 28 Ekim 2011’i kullanmadan mümkün olamazdı. Burada eklemek isterim ki Maya takvimi belli zamanlarda somut olarak şu olacak veya bu olacak gibi bir şey söylemez. Bize geleceği tahmin etmemizde yardımcı olan Altdünyalardır – kesin tarifelere göre harekete geçen önceden belirli enerji sıralamalarıdır. Fakat tahminler sezgilere ve bu tahminleri yapan kişinin arka planına göre şekillenir. Bu yüzden Maya takvimine göre tahminde bulunduğunu söyleyenlerin yaptıkları bu tahminlerin ne kadar doğru olduğunu görmenizi tavsiye ederim. Maya takviminin 21 Aralık 2012'de biteceğini söyleyenler, genelde kendilerini bir testten geçirmiyorlar. Maya takviminin kehanetsel değeri olarak ne kalıyor, o zaman?

Geçtiğimiz haftalarda olayların yoğun olduğuna dair işaretlere baktığımızda bir tsunamiye, Irak’ta rekor sayıda ölüme, Taliban’ın yeniden aktiflik kazanmasına, Kuzey Kore’nin füze denemelerine, Bombay’da bombalama olaylarına, petrol fiyatında bir rekorun kırılmasına, St. Petersburg'da ki G-8 toplantısına ve Rusya'nın bir büyük güç olarak geri dönüşüne şahit olduk. Hepsinden öte, İsrail, Suriye ve özellikle İran tarafından desteklenen Hizbullah’ın üslerini yok etmek üzere Lübnan’a saldırdı. Kitaplarımda söylediğim gibi Galaktik Altdünya Kıyamettir (Çevirenin Notu: Kıyam etmek: Ayağa kalkmak), ve bu dönemde olayların düzgün ve sorunsuz akmasını beklemek için çok az neden vardır. Bugünün dünyasından birliğe doğru basamak basamak ilerleyecek bir süreci hayal etmek imkânsızdır.

İsrail

Galaktik Altdünyanın Beşinci GÜNDÜZÜNE yaklaşırken İsrail’in rolünü anlamak açıkçası çok önemli bir hale gelmiştir. Merak edebiliriz, neden bu ülke bazı dünya dinleri için bu kadar önemli bir rol oynamaktadır? Neden Museviler kendilerini Tanrının seçtiği bir halk olarak görür ve aynı zamanda neden Hıristiyanlarda her şey İsrail ile başlar ve İsrail ile biter demektedir? Neden Müslümanların Musevilere karşı negatif tutumu bu kadar güçlüdür ve neden İsrail uzlaşma yaklaşımlarına bu kadar ters yanıt vermektedir?

Bence İsrail’in bu özel rolü ile ilgili bir açıklama, insan evriminin pek çok önemli adımının kaynağının orada olmasındandır. Bugün İsrail’inde dâhil olduğu Güneybatı Asya bölgesi, bundan yaklaşık 10.000 yıl önce insanoğlunun tarıma ve yerleşik hayata geçmesini sağlayan evcilleştirilebilir bitki ve hayvan sayısının en yüksek olduğu bölgeydi. Bu yüzden bu bölgedeki insanlar kültürel gelişimlerine çok iyi bir başlangıç yaptılar ve yine bu yüzden Ulusal Altdünyanın Üçüncü GÜNDÜZÜNDE, sol beyin yarıküresini destekleyen dalgalar sonucunda alfabe burada ortaya çıktı. İnsanoğlunun gerçekten ilk etkin yazı formu olan alfabe, Museviler tarafından icat edilmişti ve kutsal kitapları Tevrat’ta yazıya alınan ilk kitaptı ve gezegenin ilk tektanrılı inanç sistemi olmuştu. Yazılan Söze çok büyük bir önem verilmişti ve Tanrıdan gelen çok özel ve değişemez bir mesaj olarak algılanmıştı. Yazı ve beraberinde gelen tektanrılı din zihniyetinde önemli bir değişiklik getirmişti ve bu komşularla hızlı bir şekilde paylaşılmadığı için Museviler arasında Tanrı tarafından özel olarak seçildiklerine dair bir algı gelişmişti.

Ulusal Altdünyanın Beşinci GÜNDÜZÜ başladığında Hıristiyan dininin kökleri İsrail’de salındı. Musevilerin çoğu bu dine pek çekilmemişti ve Milattan sonra 70 yılında yıkılan Tapınaktan sonra ülkelerinden ayrılarak dağıldılar, özellikle de batıya doğru. Maya takvimi perspektifinden bakıldığında, bu hareket Musevilerin sol beynin soyut düşünme özelliğinden kaynaklandığı ve bu beyin yarısı ile holografik ilişkide olan Batıya yöneldikleri söylenebilir. Ne olursa olsun, onların Batı kültürüne katkıları ve ekonomik nüfuzları, oransız derecede yüksek oldu. Bu da ihtimalle daha önce bahsettiğim gibi onların sol beyni ve soyut düşünmeyi daha erken kullanmaya başlamalarından dolayıdır.

Yine Beşinci GECENİN orta noktasında yani Milattan sonra 632 yılında gelen Kuran-ı Kerim ise kaynağını Hz. İbrahim’den alır ve Musevilerden ve onların peygamberi Hz. Musa'dan ve aynı zamanda Hz. İsa'dan sıkça bahseder. Yine de, tıpkı Hıristiyan Kilisesi Yeni Ahit’i eski Ahit'ten nasıl önemli tutuyorsa, Müslümanlarda Kuran'ı Tanrının her şeyi kuşatan en yüce mesajı olarak görürler.

İki bin yıllık bir sürgünü takiben İsrail devleti 1948 yılında kuruldu ve Musevilerin kadim kehaneti doğrulandı. Bu Birleşmiş Milletlerin İngiliz Himayesindeki Filistin için 1947’de yapılan bölme planına bağlıydı ve bu Gezegensel Altdünya’nın Dördüncü Dünyasının başladığı tarihti. Bu Dördüncü Dünyanın başlangıcı bir bakıma sahneyi Galaktik Altdünya için hazırlamaktı ve o zamandan bu yana bu bölge komşu Müslümanlar ile olan bir çatışma bölgesi oldu.

Son tarih senaryoları

Museviler Kudüs’teki Tapınağın yeniden yapılması için iki bin yıldır günde üç kez dua ediyor ve zaman bunun için hazır gözükmüyor. Bunun temel nedeni Kudüs’teki Tapınak Tepesinde Mescid-i Aksa’nın bulunmasıdır ve Müslümanlık oldukça değişik kehanetlerin ve başka bir yazılı Sözün, Kuran’ın kılavuzluğunu almaktadır. Museviler eğer oraya bir Tapınak inşa edilirse bunun tüm Müslüman dünyasında bir Cihad yaratmasından korkmaktadırlar. Kuran’ı Tanrı’dan gelen son mesaj olarak gören Müslümanlara göre, tüm dünya eninde sonunda Müslüman olacaktır ve Müslümanlar tarafından sahip olunan tüm topraklar elde tutulmalı ve kaybedilen topraklarda geri alınmalıdır. Bu yüzden iki dinin kehanetleri birbiriyle direk çatışma halindedir.

Köktendinci Hıristiyanlar ve özellikle Amerika’da yaşayanlar bu çatışmaya tepkisiz değillerdir ve aslında senaryonun akışının kendi kehanetlerinin doğru çıkmaya başladığını düşünmektedirler. Bu da aslında Amerika’nın İsrail’i böylesine güçlü desteklemesinin bir nedenidir. Bu gruplar, Musevilerin Tapınağı tekrar inşa etmesini ve bunu takip eden büyük tirbulanslar sonucunda Musevilerin Hz. İsa’yı Mesih olarak kabul etmesini beklemektedir.

Müslümanlar ise kendi açılarından onikinci imam Mehdi’nin bir kurtarıcı olarak dönüşünü ve Hz. İsa ile beraber Hıristiyanların Müslüman oluşuna liderlik edeceğini beklemekteler.

Musevilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların çeşitli kehanetlerini detaylı bir şekilde incelemek bir uzman gerektirir. Fakat görünüşe göre hepsi bir son savaş içeren, bir son tarih senaryosu içerir, (Armageddon, kuzey İsrail’de Megiddo isimli bir şehrin adıdır ve burası ne Lübnan’a ne Suriye’ye uzak değildir). Bu savaş değişik zaman devirlerinde hüküm sürecek ve bu zamanlara işaretlerini bırakacak Müslümanlıkta Deccal olarak adlandırılan Antichrist (Sahte Mesih) ve Mesih arasında geçecektir. Hıristiyan Vahiyleri, ne acı ne de üzüntünün kaldığı ve geçmişin silindiği Yeni Kudüs ile sonlanır. Maya kehanetleri dünyanın bu bölgesi için belirli bir senaryo tarif etmemesine rağmen, Maya takvimi Quatzalcoatl (Beşinci GÜNDÜZDEKİ Işık Tanrısı) ve Tezcatlipoca (Beşinci GECEDEKİ Karanlık Tanrısı) gibi enerjilere dayanır ve bu güçler aslında Hz. İbrahim geleneğindeki tektanrılı dinlerin kehanetlerinde geçen güçlere denk düşmektedir. Aslında, önümüzdeki dönemde Galaktik Altdünyanın takvimsel enerjileri, kimin birliğe giden geleceği temsil ettiğini ve kimin etmediğini bilmemize yarayacak bir rehberlik sunacaktır.

Zamanın hükmeden enerjilerine göre – ve daha aşağıdaki Altdünyalara paralel bir şekilde –şöyle bir senaryo bekleyebiliriz: Beşinci GÜNDÜZÜN ilk yarısında tektanrılı dinler arasında ve özellikle Musevilik ve İslam arasında yoğun çatışmalar olacak ve her iki taraf da kendi kehanetlerinin gerçekleşmesini bekliyor olacak. Aynı zamanda birliğe doğru giden küçük bir akış ortaya çıkacak, atılım enerjisinin en direk ifadesi olarak bir grup insan kutsal yazıtlardaki çatışmayı aşmanın yollarını arayacak. İlk yarının sonuna doğru, çatışma içinde olan taraflar saplanıp kalacak (ihtimalle bir felaket sonucunda), ve sonrasında 5. GÜNDÜZÜN ikinci yarısıyla beraber (22 Mayıs – 19 Kasım 2007) mevcut dinlerden herhangi birine ait olmayan Mesihsi bir enerji kendini ifade etme şansına sahip olacak. Bunun küresel yankıları olacak, fakat Beşinci GECE boyunca (19 Kasım 2007 – 12 Kasım 2008) Tezcatlipoca, yani karanlık Tanrısının enerjisi bunu takip edecek. Bu dönemin özellikle ilk yarısını yöneten enerji, Vahiy dilindeki Sahte Mesih’e veya Deccal’e tekabül eder ve bu, Gezensel Altdünya’nın materyalizmine bir dönüş anlamı taşır, belki de yeni bir parasal sistemin geliştirilmesini ve dünya çapında bir elektronik kontrolü getirecektir. Bu GECENİN ikinci yarısında (17 Mayıs 2008 ile başlayan) büyük ihtimalle bu reaksiyonun gücünü kaybettiğini göreceğiz ve bu da üç buçuk tun (1260 gün) boyunca sürecek olan dalga hareketine yol açacaktır ki bizim perspektifimizden bu durum ilahi rehberlik altındaki anarşinin hüküm sürdüğü bir kaos olarak tanımlanabilir. Bu zaman periyodu İncil’de de belirtilmiştir ve Mayaların 360 günlük ‘tun’ periyodu kehanetsel bir yıl olarak tanımlanır.

Şimdiki zaman geri gelirsek, hissiyatım odur ki Beşinci GÜNDÜZÜN enerjisi bu yılın Kasım ayında başlarken bu dinlerin her birinin takipçileri kendi kehanetlerinin gerçekleştiğini görmeye doğru bir motivasyon duyup bunun için aktif olarak çabalayacaklardır.
Sonuç olarak biz Kıyamette yaşıyoruz ve bu dalga başladığında bölgedeki tüm dindar insanlar bundan etkilenecektir ve kendi kutsal metinlerinde yazan ve yapmaları gerektiğini düşündükleri şeyleri yapacaklardır. Bu dalga hareketinin akıntıları değiştirmesi sonucunda Hz. İbrahim geleneğindeki dinler kendi kehanetlerine dayanarak, birbirinden değişik kişileri ve güçleri Mesihsel ve Şeytani (Deccal) olarak kabul edeceklerdir. Bu belki dikkati yüzeysel olaylarda olan medya tarafından çok tartışılmayacaktır, ama yinede Orta Doğu’da olayların akışında önemli bir rol oynayan dip akıntısıdır. Bu yüzden şu anda İsrail ile Hizbullah arasındaki kavgayı geçici bir çatışma olarak değil de, Beşinci GÜNDÜZ boyunca sürecek ve güçlü bazı Müslüman ülkelerinde yer alacağı daha büyük bir dramanın başlangıcı olarak görüyorum.

« Dincilik »

Dünyanın çoğunluğu İsrail/Filistin’de iki eyaletli bir çözüm görmek istiyorken bunun uygulanması pek çok kez engellendi, özellikle de her iki tarafın dini kehanetlerini tatmin etmediği için. Gerçekte bu iki eyaletli çözüm bir tür dini temelli ırk ayrımı şekline uygulanabilir ki bu dünya toplumunun düşünüşünde tuhaf bir tutarsızlığa işaret etmektedir. Bu çözüm bir yandan ırksal üstünlükleri haklı olarak kınarken, diğer yandan bölgede hâkim olan iki dinin politik gündemlerini dinsel üstünlük üzerine kurmasını kabul etmektedir. Ben burada dinlerin veya ırkların ortadan kaldırılmasının avukatlığını yapmıyorum. Aynı şekilde dinlerin bir değeri olmadığında söylemiyorum, ama neden dünya toplumu bunlardan birinin öğretilerinin kendini diğer dinlerden üstün tutacağı yolunda bir söylemi kabul etsin? Neden kendi üstünlüğünü ideal olarak gösteren böylesi kitapları kutsal olarak görelim? Neden pek çok insan Tevrat, İncil ve Kuran’da apaçık bir şekilde yazan, dini üstünlük düşüncelerini kabul ediyor? Dinsel üstünlük ideolojilerini ifade etmek için elimizde “Irkçılık” sözcüğüne uygun paralellikte bir sözcük bile yok ve bu yüzden de bu fenomenin gerçekliğini tam olarak kavrayamıyoruz. Günümüzde terörizm terimi sıkça kullanılsa da bu sorunun kökü değildir, çünkü terörist eylemler kendi içlerinde sonuç değil, dini üstünlüğü öne süren araçlardır. Kendi üstünlüğünü öne süren her dine uygulanabilecek, ırkçılık sözcüğüne paralel, bir « dincilik » sözcüğüne ihtiyacımız var. Dünya ırksal üstünlükleri ideolojilerini defetmekte oldukça mesafe katteti fakat dinsel üstünlükleri defetmeye henüz başladı. Dolayısıyla, iki tarafta yer alan « dincilik » aşılmadığı sürece İsrail ve Filistin topraklarının nasıl şekilleneceğine dair kararlar asla gerçek ve candan bir barış getirmeyecektir.

İnsanlığın çoğunluğu ilahi olanla ilişkisini ilahi varlığın direk deneyimi yerine hala, kutsal olarak atfettiği kitaplarla kuruyor. Böylesi kitapların takipçileri için kehanetlerinin gerçekleştiğini görme ihtiyacı Tanrının varlığını ve kendi dinlerinin seçkinliğini ispatlayacağından daha önemli bir hale gelmektedir. Kutsal kitaplar insanoğlunun ilahi olanın direk deneyiminden koptukları Ulusal Altdünyada yazılmıştır, bu ayrılığın yerini doldurma çabası ise « dincilik » için bir tohum olmuştur.

Sonuç olarak, insanlar Beşinci GÜNDÜZÜN atılım enerjisine hangi dinden ve nereden geldiklerine bağlı olarak tepki verecekler. Dünyadaki çözülmemiş pek çok çatışmanın bu dönemde su yüzüne çıkmasını beklemek gerçekçidir ve bu özellikle Orta Doğu gibi ikilikçi sol beyin hâkimiyetinin en uzun tarihe sahip bölgeler için doğrudur. Burada belirtmem gerekir ki İslam, her ne kadar Doğu yarıkürede yayılmış olsa da, Musevilik gibi ikilikçi sol beynin hâkim olduğu bir dindir. Onun güçlü sol beyin karakteri Musevilikte olduğu gibi resimleri ve heykelleri Camilerde yasaklar. Diğer deyişle, her iki dinde görüntüler vizyonlar gören, dişil olanı ifade eden ve sezgiyi kullanan sağ beynin yarıküresinin kullanımını engellemeye çalışır. Bu dinlerin köktenci varyasyonları İlahi olan ile temas deneyime bağlı değil, özellikle kendi kutsal kitaplarında yazan Söze dayanmalıdır. Dini üstünlük tavırlarını besleyen de tam olarak Tanrıyla ikilikçi bir şekilde kurulan bu ilişkidir. Sonuçta, Galaktik Altdünyanın Sağ beyin dalgası olan Beşinci GÜNDÜZ enerjisi geldiğinde, bu her iki sol beyinli dininde dengesi bozulacaktır ve büyük ihtimalle pek çok kişi savunmacı şekilde davranacaktır.

Küresel boyutta ise bu dalga Batının ve dolayısıyla İsrail’in gücünü zayıflatacaktır. Eğer buna GÜNDÜZLERİN doğal felaketleri getirdiği ve Beşinci GÜNDÜZDE Amerikan Dolarının büyük düşüşünü de hesaba kattığımızda gelmekte olan enerjinin dünyada kökten değişmiş ilişkiler getireceğini beklemek için her türlü nedenimiz vardır. Muhtemelen, tıpkı I. Dünya Savaşını getiren Gezegensel Altdünyanın Beşinci GÜNDÜZÜ gibi, Galaktik Beşinci GÜNDÜZ de Orta Doğu’ya bir felaket getirecektir ve bu felaketin boyutları, insanlar fark ettikçe birliğe gidiş yolunu açmayı sağlayabilecektir.

Işığı birleştiren enerji

Maya takvimin bize söylediği, kozmik planın dünyanın sonunun gelmesiyle ilgili olmadığıdır.

Eğer onun enerjileri belli başlı bazı ilişkileri veya trendleri öne çıkarıyorsa da insanların bunlara nasıl davranacağına dair seçimleri vardır ve bu seçimler olayların akışını daha iyiye veya daha kötüye götürebilir. Aslında, Orta Doğu’da çoğunluk ikilikçi dinlerin tanımladığı bir savaşa ön saflardan katılıyorsa da, hakikaten Mesih bilinci taşıyan ve sol ve sağ beyin mentalitelerini birleştiren ve birliğe götüren bir yol açılacaktır. Böyle düşünmemizin nedeni Galaktik Altdünya enerjilerinin sağ beyin yarısını öne çıkarmasıdır ve küresel alanda oluşan bu değişimin insanların zihnini bütünsel yapmaya yardımcı olmasıdır.

Her ne kadar üstünlükçü kutsal metinlerden bağımsız bir ruhsal bütünlük bölgede azınlık şeklinde var olsa da, bu Quatzalcoatl’ın yönettiği dönemde genişleyecek ve özellikle bu dönemin ikinci yarısında göze görünür olacaktır. Bu, bölgedeki herhangi bir ataerkil dini öne çıkarmayan, üstünlük iddiasında bulunan kutsal metinlerin etkisini aşmaya dair olacak. Bu tüm insanların Tanrı’nın gözünde eşit olduğunu ve ayrımın sadece insanlar tarafından yaratılan dinlerden kaynaklandığını savunan bir hareket olacaktır. Bu, Tanrı’nın gözünde tüm insanlığı çocukları olarak gördüğü ve herhangi bir dinin diğerlerinden yukarıda olmadığı fark eden insanların bir ifadesi olacaktır.

Yeni Kudüs

İnanıyorum ki gerçek bir barış tam olarak böyle bir farkındalıkla başlamalı. Herhangi bir tarafın istemeyerek kabul edeceği, yönetimsel bir uygulama gerçek barışı getirmeyecek. Gerçek ve samimi bir barış ancak oradaki ve diğer her yerdeki insanların dini üstünlük iddialarını durdurmaları ve diğer dinlerden olanları ikinci plana koymayı bıraktıklarında gelecektir. İhtimalle böylesi bir içgörü ancak felaket dolu bir savaştan sonra gelecektir, ama yine de gelecektir. Tabii ki eğer Müslümanlar tapınak tepesinde Musevilerin bir tapınak yapmasına izin verirlerse ve orayı aynı zamanda Hıristiyan kilisesiyle paylaşırlarsa barış gelir. Eğer Museviler şu anda kontrol ettikleri topraklara Filistinlileri gerçekten davet ederlerse ve hatta ayrı bir Musevi eyaleti kurmayacaklarını söylerlerse o zaman barış gelir. Hissediyorum ki Tanrı’nın gözünde en sevdiği din, kendisinin özel olduğu iddiasını bırakan ve böylece her yerde barışın hâkim olmasını sağlayan dindir. Bölgedeki gerçekten spritüel insanlar çoğunlukla üstünlüğü ispatlamak için kullanılan Tevrat, İncil ve Kuran’ın sınırlamalarını aşan insanlardır. Gerçekten spritual insanlar, Galaktik Altdünyada geçmişin milli ve dini sınırlarının aşılması gerektiğini fark edenlerdir. Belki de İsrail’in gerçek çağrısı ve orada dünyanın en büyük dinlerini içeren bir çatışmanın tekrar çıkmış olması, sol beyin hâkimiyetinin dengelenmesinin tam olarak ilk ortaya çıktığı yerden başlaması gerektiğindendir. Belki Tanrı’nın İsrail/Filistin için çağrısı o bölgenin tüm dinlere ait olmasıdır ve Galaktik Altdünyanın bilinç alanının farkında olanların kendi farklılıklarını aşması içindir. Ancak böylesi çok dinli bir var oluş bir Yeni Kudüs’ü getirebilir. Aslında candan ve samimi olduğunda Yeni Kudüs olacaktır. Bu alfa ve omeganın birleşmesi ve yeni ve yüksek bir seviyede Cennet’in geri gelişidir.

Açıkçası bazıları bu bakış açısının son derece saf olduğunu söyleyebilir, ama hiç kimse bunu gerçekten uygulamaya koydu mu? Milyonlarca insan İsrail’de kendi zaferleri için dua ediyor, peki kaç kişi hiçbir dinin zafer kazanmaması ve eski dini metinlerin aşılması için dua ediyor? O yüzden bence tüm insanlar olarak kendimize sormalıyız, İsrail/Filistin’i çok dinli bir ülke olarak görmek istiyor muyuz istemiyor muyuz? Şüphesiz ki en büyük mücadele o bölgede yaşayan insanlar içindir, ama mevcut durum dünyanın geri kalanındaki barışı tehdit ettiği için herkesin bu çatışmayı çözmek için hakkı vardır. Dünya nüfusunun yarısından fazlası Hz. İbrahim geleneğindeki dinlere mensuptur ve bu alanın dışındaki insanlarında daha derin bir barışı yaratmak için katılma şansları vardır. Biz kendi vizyonlarımızı özgürce kullanma hakkına sahibiz, bu söz konusu dinlerin üstünlük tablolarına oturmasa bile. O yüzden Kudüs bir çatışma odağı olsa bile, öbür taraftan burada olacak bir barış tüm dünya barışına yol açmak gibi bir şans taşıyor.

Bu görev çok muazzam görünebilir, ama ırkçılık ile mücadele görevi de öyleydi. Öbür taraftan ifade etmeliyim ki sadece barış için dua etmek çok genel olacaktır. Daha belirgin olmalıyız ve metinlere dayalı dinlerin arasındaki duvarların yıkılması için daha somut ifadeler kullanmalıyız. Yapılabilecek bir şey bir Cami, bir Kilise ve bir Tapınağın Tapınak Tepesini paylaşması için dua etmek olabilir. Yapılabilecek başka bir dua, bölgede hiçbir dinin diğerlerinden üstün gelmemesi içindir. Çoğunlukla, böylesi bir düşünceye verilecek tepki kendi içimizdeki düalist mentaliteye işaret edecektir ve böylece göreceğiz ki Orta Doğu’da ki çatışmayı yaratan problemin bir kısmı içimizdedir. Arkasından diksha ve meditasyon gibi spritüel çalışmaların ve araçların geliştirilmesi önem kazanır. Bu çalışmalar, küresel Galaktik Altdünya alanının gitgide öne çıkaracağı birliğe giden evrim yolunun bir parçası olmamızı sağlayacaktır. Dünya nüfusunun yarısından fazlası Hz İbrahim geleneğinden gelen dinlere inandığından herhangi bir aydınlanma deneyimi birliğe giden Mesihsi yolu hazırlamakta çok önemli olacaktır.

Bu andan itibaren, bireysel dönüşüm dış dünyada barışı yaratma yolunda önemli bir parçadır ve kimse kenarda seyirci kalamayacaktır. Aslında en önemli düşman içimizdeki bozgunculuk olabilir. Atılım kutlamaları, Maya takviminin Ahau (Işık) günleri boyunca çeşitli organizasyonlarla devam edecektir ve barışa giden yolda gelişmek isteyenler için çok önemli bir kaynak görevi oynayabilir.

http://www.breakthroughcelebration.com
http://www.mayancalendarcode.com

Carl Johan Calleman
Orsa, İsveç
5 Imix (Timsah), Galaktik Altdünyada 7. 11.1
(27 Temmuz 2006)

Carl Johan Calleman Maya Takvimi (Garev 2001) ve Maya Takvimi ve Bilincin Dönüşümü (Bear and Co, 2004) kitaplarının yazarıdır.

Çeviren: Fatih Keçelioğlu